29 Aralık 2015 Salı

Afyon İli Kültürü


Edebiyat

Halk Şairleri :Harabi, Turabi, Hicazi, Salih Dehşetî, Aşık Zülali, Kalaycıklı Hakkı, Figri, Yoksul Derviş (Şemsettin Kubat), Aslı Bacı (Münevver Tolun), Fakı Eder gibi ozanlarıyla Afyonkarahisar Halk Edebiyatı çok zengin bir yapıya sahiptir.

Anlatmalar

Destanlar :Destanların Afyon edebiyatında ayrı bir yeri vardır. Afyonkarahisar Kalesi, tarihe damgasını vurmuş çeşme, kervansaray, köprü gibi tarihi eserleri, tarihte geçirdiği deprem, yangın, kaza gibi doğal afetler, Afyon şehri, Afyon’un kurtuluşu, haşhaşı ve diğer bazı ürünlerin üzerine söylenmiş ve yazılmış bir çok destan vardır. Bunlardan en ünlüsü ise Çizmeci Zade’nin 1318 (1902) yılında Afyonkarahisar’da vuku bulan yangını anlatan yangın destanıdır.

Efsaneler : Afyonkarahisar efsane ve menkıbelerinde işlenen konular ağırlıklı olarak Anadolu, Ay ve Güneş, hayvan, taş kesilme, yalancılık, rüya, gaipten duyulan ses, tükenmeyen yiyecek, ağaç-kuru ağaç, su motiflerinin işlendiği görülür. Afyon efsaneler bakımından çok zengindir. Ancak bunlardan bir kısmı henüz derlenmemiştir. Kadınana efsanesi, Hüdai (Hüzai) efsanesi, Erenler pınarı efsanesi, Karakuyu efsanesi, Şahitler kayası efsanesi derlenen efsanelerin en ünlüleridir.

Masallar : Genelde bütün yörelerimizde anlatılan masallar benzerlik arz etsede anlatıcının yaşadığı çevreden ilave ettiği unsurlar sebebiyle küçük farklılıklar gösterebilir. Bir kısmı derlenmiş ve üzerinde çalışma yapılmış olan Afyonkarahisar masalları, bölgesel özelliklerinin yanı sıra genelde Dede Korkut hikayelerindeki anlatışları ve temaları taşır.

Şiirler :Afyonkarahisar’lı onlarca şairin yüzlerce şiirinde ağırlıklı olarak işlenen temalar, aşk, sevgi, tabiat, vatan, yurt, kahramanlık, zafer, kurtuluştur. Şiirlerde mahalli ifadelerin çok yer alışı da dikkat çeker.

Türküler : Afyonkarahisar’da türküler bakımından çok zengin yörelerimizden biridir. Karahisar kalesi, Al Fadimem, Allı Gelin, Taş Başını Yol Eder, Dam Başına Asagoymuş Galbırı, Hatçem Çıkmış Gül Dalına, Çemberim Dalda Kaldı, Su Gelir Güldür Güldür gibi Afyonkarahisar Türküleri yurdun dört bir yanında söylenmektedir.

Ağıtlar : Anadolu’da çok yaygın olan ağıt geleneği zengin bir kültüre sahip olan Afyonkarahisar’da özellikle Emirdağ Türkmenleri arasında çok yaygındır. Bu ağıtlarda halkın çektiği çileyi, yaşadığı ızdırabı, akıttığı gözyaşını, gönlünün derinliklerindeki ateşi, bütün samimiyetiyle görmek mümkündür.

GİYİM-KUŞAM (GELENEKSEL KIYAFET)

İlimizin mahalli özelliklerini taşıyan giyimler, daha çok geleneği sürdüren yerli halkı düğünlerde giyerler. Elbiseler genel olarak aynı olmakla beraber ilçe ve kasabalara göre bazı değişikliklere uğramıştır. Bu farklılık yöresel gelenekler, farklı zevkler, iklim şartları ve tarihi olaylardan dolayı ortaya çıkmıştır. Bazen şehirdeki hanımlar anne ve nine hatırası olarak eski elbiseleri kıymetli diğer eşyalarıyla birlikte sandıkta muhafaza etmektedirler.

Başlar ve Başlıklar
Başlıklar genel olarak ikiye ayrılır; bunlarda birincisi hazır olarak yapıldıktan sonra giyilir, ikincisi ayna karşısında doğrudan başa yapılır. Hazır başlıkların bazıları tas, tepelik, fes, arakçin (rakçinde denir) taç, tozak ve hotozdur.

Başlıklar giyimin en önemli kısmını bölgenin geleneğini ve zevkini belirler. Sağa sola eğmek veya dik kullanılarak kişinin durumu anlatılmaya çalışılır, örneğin bazı yerlerin başlıklarında süs olarak kullanılan altın miktarı evlilik yıllarını gösterir. Bazı yerlerde ise bu durum başa bağlanan yemenilerin sayısı ile belirtilir. Nişanlı gelin, kız, dul evlenmek isteyen veya istemeyen genç kızın başlıklarıyla evli kadın başlıkları farklıdır. Bazı bölgelerde ise genç kızlar evleninceye kadar tek baş örtüsü kullanılır. Bazı başörtülerinin kenarlarında çeşitli renkli oyalar dikilir, bazılarının iç kısımları işlemelerle süslüdür.

Peşli Entariler 
Bunların bir kısmı ayakların görünmesine elverişli uzunluktadır. Bazılarının uzunluğu ise bir bucuk boya yakındır. Bu büyük özellikleri etek uçlarının veya münasip yerlerinin kaldırılarak bele sokulması ile kıvrıntılar yapılmasıdır. Genellikle kollar uzundur. Düz ve kadifeden yapılmış olanları el ile işlemelidir. Peşli entarilerin üstüne cepken giyilmek suretiyle takım tamamlanmış olur.

Peşsiz Entariler
Peşli entarilere göre daha sade olan bu entarilerde baştan aşağı kadar ön ve orta tarafların işlemelerle kaplı olmasına önem verilir, çoğu hazır olarak çarşıdan alınır. İlk zamanlarda bir gelin elbisesi olarak kullanılmış ve daha sonra düğünlerde özel günlerde giyilmiştir. Peşsiz entarilere Anadolu'nun bütün bölgelerinde rastlanır. Peşsiz entarilere Bindallı adı da verilir. Çoğunlukla koyu kadifeden yapılan bu entarilerin son zamana ait olanların yaka, kol ve etek kenarları dantellerle çevrilidir.

Telli Hare – Pullu Hare
Takım halinde üçüncü tip elbisede eteklik ile bluzdan veya bluz ve şalvardan ibaret iki parçadır. Telli hare, pullu hare adı verilen bu elbiseler çoğunlukla ince kumaşlardan yapılır. Kumaşlar genellikle desenli olur. Düz olanların çoğunda el işlemeleri yapılmıştır. Bluzlarda çeşitlilik çok olmasına karşın etek ve şalvarlar genelde aynıdır.

Şalvarlar 
Afyonkarahisar giyiminde şalvarlar en önemli yeri alır. Şalvarların değişik çeşitlerini biçki bakımından dört tipte toplamak mümkündür. Paçalı, paçasız, yarı açık ve erkek pantolonları gibi tamamıyla açık olmak üzere paçasızlar muhtelif enlerde kumaşların birbirine dikilmesiyle bir torba şeklinde olur. Bunların içinde ayak bileklerinden bir insan omzuna kadar uzun ve iki insan eninde olanlarına rastlanır. Bir uçkurluğu vardır. Bele bağlandığı zaman meydana gelen döküntüler önden veya yanlardan kaldırılarak bele sokulur ve böylelikle meydana gelen şalvara ayrı bir hava verir. Aynı zamanda tam boya göre uydurulmuş olur.
İkinci tip şalvarlar belden ayak bileklerine kadardır. Daha az kumaş kullanılır ve bazılarında ayaklar şalvar içinde kalır görünmez.

Cepkenler
Başlıcaları: Fermana, fermene, salta, hırka, yelektir. Yelekler kolsuz olur ve çoğunlukla entarilerin içinden görünecek şekilde giyilir. Bazı yerler de geniş kollu gömlekler üstüne giyilir. Diğerleri kolludur. Entari veya şalvar üstüne giyilir. Çuha, atlas, mantin, kadife gibi düz ve kalın kumaşlardan dikilir ve üzerleri sırma işleri ile süslenir. Hırkalar bazı bölgelerde şalvarların yapıldığı kumaşlardan yapılarak ikisi bir takım gibi sayılır.

Gerdan - Göğüs ve Bel Süsleri 
Afyonkarahisar kadınının çok önem verdiği ve düğünlerde, gezilerde, bayramlarda ve aile toplantılarında kendisini belirtecek, değer yargısı yaptığı konuların başında takı adını verdiğimiz ziynet eşyasıyla kendini gösterir diyebiliriz. Boyunlar, inci, altın zincir, top altın, kıymetli taş ve bronz kolyelerle süslenir. Göğüslere “beşibir yerde” ve her tür yüzük çeşidini görmek mümkündür. Oyma ağaç, takıların yanı sıra boncuklarında gençlerde süs eşyası olarak kullanıldığı görülür.

MÜZİK KÜLTÜRÜ


Türkü
“Karakoyun, Yaşar, Serenler, Karahisar Kalesi” meşhur Afyonkarahisar türküleridir. Hemen hemen bütün türkülerimizin bir hikâyesi vardır.

Karakoyun Türküsü

Bir yörük çobanı, Sandıklı’nın Kumalar Dağı’nda sürüsünü güderken beş hırsız gelerek Çobanın elini, kolunu bağlarlar ve sürüyü toplayıp kaçırmak isterler. Fakat sürüyü bir türlü yürütemezler. Buna sinirlenen hırsızlar Çobanı sıkıştırmaya ve işkenceye başlarlar. Çoban da “Benim sürüm kavalsız kalkmaz. Ellerimizi ve kollarımı çözün, sürüyü yürüteyim.” der. Hırsızlar çobanın bu teklifini kabul ederek elini kolunu çözerler. Çoban, kavalını çalar çalmaz sürü hemen yürümeye başlar. Ta uzaklardaki çadırda kaval sesini duyan yörük beyinin kızı, sürüye hırsız geldi diye telâşla bağırmaya başlar. Yörükler hayret ve telâşla toplanarak kaval sesi gelen yere koşuşurlar. Karşıdan yörüklerin üstlerine doğru geldiğini gören hırsızlar sürüyü bırakarak kaçarlar. Bu olay oba içinde hayret uyandırır. Kızın kaval sesinden çıkardığı anlam, birçok dedikodulara da yol açar. Kızla çobanın seviştikleri sonucuna varılır. Obanın dedikoduları ve kızının adının çekiştirilmesine üzülen Yörük Beyi, birgün çoban, kaval çalarken “Kavalın sesi keskin, kızı bununla mı ayarttın.” der. Çoban da “Ben koyunlarımı bile bununla idare ederim. Susamış sürülerimi suyun başında bekletirim.” deyince; ihtiyar Yörük de, “Ben koyunlara üç gün tuz yedireyim de sen sürüyü suyun başında tut bakalım.” der. Çoban buna razı olur. Fakat bütün sürünün itaatından emin olan çoban, bir tek karakoyundan korkmakta ve şüphelenmektedir. Sürüye üç gün hiç su vermeden tuz yalattıktan sonra, dereden akan suya salıverir. Çoban da kavalını çalmaya başlar. Tam koyunlar suyun başına vardıklarında kavalın ahengi değişir. Bütün sürü olduğu gibi yerinde başları yukarıya doğru beklerler. Yalnız karakoyun aşağıya, suya varır. Suyun sahibi ihtiyar Yörük ve bütün oba halkı onu görünce şaşarlar ve birbirlerinin yüzüne bakarlar.

O sırada Yörük Bey’i çobana “Aşk olsun, fakat karakoyun neden haşarıdır?” diye sorar. Çoban, “Birgün ablama süt sağarken sağdırmak istemedi de elimle onun başına vurmuştum!” deyince, Yörük Beyi “Kızı hakettin ve güveyim oldun.” der.”

Fakat bu olaylar sırasında karokuyunun kuzusu ölmüştür. Çoban, kuzusunun sesini, anasına verilen tuzdan bilir. Bu ölüme sebep olduğu için içine dert, acı çöker. Acısını ve üzüntüsünü ifade etmek için de bu türküyü yakar.

Koyunum seni yaylalara çekeyim
Kınalı taşlara tuzlar dökeyim
Kuzun öldüyse sana kuzu yakayım
Ablam sağsın ben karşıdan bakayım

Karakoyun koyunların benidir
Akkuzu ile yüreğim yağıdır
Yerimi sorarsan Kumalar Dağı’dır
Meleme koyun meleme, vazgeç kuzundan
Çok analar ayrı düşer kızından

Koyun seni yaylalarda güdeyim
Seni alıp da elimle yedeyim
Kuzun öldü ben Allah’a nedeyim
Meleme koyun meleme, vazgeç kuzundan
Çok analar ayrı düşer kızından

Korkar oldun şu dağların kurdundan
Koyun geldi kuzu gelmez ardından
Ben de bıktım bu ananın derdinden
Ağlama koyun ağlama, vazgeç kuzundan
Çok analar ayrı düşer kızından
Ben koyunu güttüm güttüm getirdim
Ablam sağdı karşısında oturdum
Nerde kaldı, nerelerde yitirdim
Ağlama koyun ağlama, vazgeç kuzundan
Çok analar ayrı düşer kızından

Karakoyun sana çanlar
Takayım da ben keyfime bakayım
Senin için dağı taşı yıkayım
Meleme koyun meleme, vazgeç kuzundan
Çok analar ayrı düşer kızından

Koyunum sana üç gün tuzlar yedirdi, m
Yedirdim çiğerini ağrılarla bitirdim
Seni aldım pınarbaşına getirdim
İçme koyun içme dön geri
Şimdi sözünü tutmanın yeri

Halk Müziği Sazları

Afyonkarahisar’da geleneksel halk müziğinde kullanılan sazlar davul-zurna, klarnet, kabak kemençe, saz, def ve tahta kaşıktır. Düğünlerde genelde kadın eğlencelerinde bekçi kadınların çaldığı “delbek” adı verilen bir çeşit def kullanılır.

Bu sazların diğer bölgelerdeki sazlardan pek büyük farkı görülmemektedir.

GELENEKSEL EL SANATLARI

Keçecilik: Eskiden insan gücü ile hamamda pişirilerek yapılan keçe, bugün makinalarda pişirilerek yapılmaktadır. Yapılan keçeye, yapan ve yaptıran kişilerin adları yazılmakta, keçelerin üzerine mavi, kırmızı, yeşil renklerden oluşan motif ve şekiller işlenmektedir. Demiryolu, göbek, yıldız, tavan, ay yıldız Afyon keçelerinin üzerine işlenen motiflerden bazılarıdır. Keçe çeşitlerinin bazıları şunlardır: Kepenek, nakışlı keçe, bebe keçesi, belleme, fes, mevlevi zikkesi, yelek, at keçesi, seccade. Geçim kaynağı keçecilik olan keçelerini eski usül ile yapan keçeci esnafı bu mesleğini “Keçeciler Çarşısı’nda sürdürmektedir.

Koşumculuk:Afyon’un kökü çok eskilere dayanan el sanatlarından biridir. Atların arabaya koşulması için gerekli olan amut, paldım, dizgin, şeker, ok kayışı, sırım gibi deri ürünlerinin yapımı ile uğraşan bir el sanatı dalıdır. Afyon’daki koşumcular, kasaplardan aldıkları manda(camız) derilerini şapladıktan sonra, kayış haline getirmekte ve daha sonra koşum eşyalarını yapmaktadır. Koşumların üzerine dökümden yapılmış saçak ve püsküller süs için konulmaktadır. Koşumculuğa olan ilgi bugün yok denecek kadar azdır.

At Arabacılığı:Koşumculuğa paralel olarak gelişmiş el sanatıdır. Şehirdeki çeşitli atölyelerden son derece sağlam ve özenle boyanarak, manzara resimleriyle süslü arabaları yapılmaktadır. Çevre illerde satışı yapılan at arabaları, yaylı tatar arabası, fayton olmak üzere çeşitli biçimlerde üretilmektedir. Yaylı arabalar genellikle tek atlı olarak yapılmakta ve tekerleklerine lastik kaplanmaktadır. Arabanın önünde ve arkasında sarsıntıyı önlemek amacıyla yaylar bulunmaktadır. Yaylı arabanın üzerine yapan kişinin adının yazılması gelenektir. Tatar arabası çift atlı olarak yapılır. Kasa dingil üzerine oturur ve tekerlekleri demirle kaplıdır. Bu yüzden çok sarsıcıdırlar. Faytonlar ise geçmiş zamanların lüks taşıt araçları olduğundan, alabildiğine süslü, ince, zarif ve hafiftirler. Çift atlıdır. Üzerine körüklü bir kaplama ile dilendiğinde açılabilecek bir şekilde yapılır. Boyadan başka pirinç çakma düğmelerle de süsleme zenginleştirilir.

Demircilik ve Bakırcılık:Eskiden çok önemli olmalarına rağmen bugün özelliklerini yitirmiş olan el sanatıdır. Endüstrileşme bu iki el sanatını büyük ölçüde etkilemiştir. Afyon’daki demirciler başlıca gecenez kapı zinciri, toka, fırdöndü, kaşağı, kullap, frank ve törpüsü, gem, hıltar, düğme gibi pek çok eşya yaparlar. Bakırcılarında üzerinde en çok çalıştığı eşyalar güğüm, kazan, tabak, tencere gibi çeşitlidir.

Yemencilik:Afyon yemenilerinin en büyük özelliği, kısa ve uzun yüzlü olarak dikilmesi, dikilip içinin dışına çevrilmesi ve kıyısından çevrilmesidir. (Dikilmesidir) İyi yapılmış yemen normal koşullarda yaz kış iki yıl giyilebilmektedir.

Kilimcilik:Emirdağ köylerinde kilim ve zilinin yanı sıra çuval, gelin harharı, seccade, terki heybesi, yastık, cicim gibi eşyalar dokunmaktadır. Bu dokumalarda kullanılan motiflere verilen benzetme adlar ve belirli anlatıma dayalı kompozisyonlar adeta kilimlerin dilidir. Gelin parmağı, kız farı, kız yanağı, turna katrı, seher kuşlu, kirli yanışlı, koç boynuzu, aman kız, eli belinde, yıldız, zülüf, yaryare küstü, çapraz Emirdağ kilimlerinde kullanılan bazı motiflerin adlarıdır. Dokunan kilim ve benzeri eşyaların yünleri yine Türkmen kadınlarınca eğrilir ve kök boya ile boyanır. Basit tezgahlarda dokunan Türkmen Kilimleri benzersiz el sanatı ürünleri arasındadır. Son yıllarda kök boya ile üretime başlayan Afyon-Bayat-Dinar-Sincanlı-Hocalar İlçeleri Sosyal Yardımlaşma Kurumları ve Afyon Kocatepe Üniversitesi Emirdağ Meslek Yüksek Okulu Halı-Kilim Bölümü talebi karşılamada zorluk çekmektedir. Bilhassa Bayat ilçesinde dokunan kilimlerin ünü yurt dışına uzanmıştır.

Hasır ve Boyra Örücülüğü:İlçemiz Yakasinek kasabası ve Taşköprü’de bazı yaşlı kişilerce hasır ve boyra örücülüğü yapılmaktadır.Hasır, daha çok Akşehir ve Eber göllerinde yetişen Kındıra adı verilen bir çeşit su bitkisinin işlenerek basit tezgahlarda dokunması ile halı ve kilim altlarına serilerek kullanılır. Boyra(kamış hasırı) Akşehir ve Eber göllerinde yetişen kamışın işlenmesinden sonra tezgahında örülerek, ahşap evlerin tavan kısımlarında üzerine atılacak talaş ve toprakların içlerine sızmasını önlemek için kullanıldığı gibi çeşitli yerlerde dekorasyon ve kamufle malzemesi olarak da kullanılmaktadır. Ancak, gelişen teknolojik yenilikler yukarıda anlattığımız hasır ve boyraya karşı olan ilginin azalmasına sebep olmuştur.

Mermercilik:Mermerler klasik billurlardan oluşmuş taşlardır. Bunlar kalkerlerin ve bazende dalomitik sıcaklı ve basınç etkisiyle değişikliğe(metamorfizm) uğraması sonunda meydana gelmişlerdir. Mermerlerin bileşimi kalsiyum karbonat ve pek azda kalsiyum ve magnezyum karbonattır.

Tarihi çok eskilere M.Ö.313 yılına rastlayan mermer ocakları Afyon’a 25 km. uzaklıkta bulunan İscehisar ilçesinde yoğunluk kazanmıştır. Miladi tarihlerde kullanılan bu mermer ocakları hala işletilmektedir. Eskiden ilkel metotlarla parçalanan taşlar, bugün modern araçlarla (elmas tellerle) kesilerek bloklar halinde çıkarılarak zaiyat önlenmiştir.

Antik çağlarda da çıkartılan mermerlerin; karayolu ile Efes antik kentine, oradan da gemiler ile Roma’ya taşındığı; Vatikan ve Roma’da bir çok yapıda kullanıldığı ve bu mermerlerin İscehisar’dan gittiği belgelenmiştir.

Mermercilik son yıllarda farkına varılmaya çalışılan, gelişen ülkemizde kullanım alışkanlığı ve yaygınlığı artan konumdadır.

Türk mermerinin içte ve dışta tanınmasıyla mimaride estetik ve tabi malzeme olarak kıymeti kavranmıştır. Turistik tesislerde çevre tanzimi, şehirlerde peyzaj mimari, anıt ve süslemecilikte kullanımıyla estetik kazandırmaktadır. Mermer yekpare kullanıldığı gibi bakır, alüminyum, metal, ahşap, çini, mozaik ve çelikle kullanımı sonucunda değişik şekilde de kullanıldığı yere otantik görünüş sağlamaktadır. Turizm sanayini etkilemekte ve aynı paralelde gelişmektedir.

Hediyelik eşya ve el sanatlarında ocak, lavabo, mutfak tezgahı, masa ve masa üstü sehpa(yuvarlak, oval, elips, dikdörtgen, kare asimetrik) , süs ve büro malzemesi, satranç takımı, abajur, aplik, avize, saksı, vazo, metalli ve metalsiz sigara küllüğü, şekerlik, fincan, likör takımı, çerçeveler, kurnalar ve daha çok çeşitli eşyalar üstün kabiliyetli ustalar eliyle şaheserler yapılmaktadır.

Afyon mermerinin tane çapları, damarları ve görünüşleri de yer yer değişiktir. Bu farklara göre taşlara beyaz, pamuk beyaz, beyaz sarı, pembe sarı, gri, menekşe, kaplanpostu, güvercin göğsü ve gök mermer gibi adlar verilmiştir. Bunlar arsında en çok işlenen cinsler Afyon kremi, Afyon sarısı, Afyon sumakisi, Afyon dumankiri, Afyon bulgurlusu ve kaplan postu çeşitleridir. Bacasız sanayi olarak adlandırılan mermer işlemeciliği her geçen gün gelişmekte, mermer sanayii dallarına bilinçli bir şekilde yatırım yapılmakta ve artık beyaz altının değeri daha iyi anlaşılmaktadır.

Halıcılık:Seccade, yastık, heybe, torba, Kur’anlık gibi eşyalar dokunmaktadır. Son yıllarda kooperatifçiler ve Sümerbank aracılığı ile Isparta tipi halı dokumacılığı gelişmiştir. Halkın dokuduğu halılarda kilim motifleri hakimdir. Ticari amaçlı halılar ise halıcıların verdikleri desenle işlenmektedir. Dazkırı, Dinar, Sandıklı ve Şuhut ilçelerinde halıcılık bir aile ekonomisi haline gelmiş, gelir kaynağı olmuştur. Dazkırı bölgesinde özel sektöre ait yapağıdan başlayarak, halı dokunması dahil tüm evleri otantik ortam içinde gösteren halı satış reyonları turistlerin büyük ilgisini çekmektedir.

Örgücülük:İnsanların koyun yününü en ilkel biçimde kullandıkları çalışma alanı olan örgücülük de Afyon’da yaygın el sanatlarından biridir. Koyun yününü kirman, tarak, şiş, iğ gibi basit araçlar kullanılarak çorap, eldiven, kazak, içlik gibi eşyalar haline getirilir. Örülecek erkek çorabı olduğu zaman çoğunlukla düz örgü yada kendinden motifli örgü çeşitleri kullanılır. Çoraplar diz yüksekliğinde örülür. Kadın çorapları ise nakışlı olur. Renk renk motifler ve nakışlar zengin ve güzeldir. Çoraplar beş şişle örülür.

Dantel ve Oyalar: Kadınların boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla yaptıkları, süslemeye yönelik el sanatı ürünleridir. Danteller beyaz veya krem ip kullanılarak örülür. Motifler halinde tek tek örülüp birleştirilen veya bir bütün olarak örülen danteller, çarşaf, yastık, sandık örtüsü gibi eşyaların kenarlarına geçirildiği gibi, su takımı, oda takımı, sehpa örtüsü, karyola takımı, masa örtüsü olarak da yapılmaktadır. Bamyalar, yelpaze, örümcek, laleler, demiryolu, kaz bacağı, elti eltiye küstü, kaynana yumruğu, dantellerde kullanılan sayısız örneklerden bazılarıdır.

Oyalar; tığ, iğne, mekik, firkete gibi araçlarla örülür. Çok gösterişlidir. Renkli ipliklerle bazıları boncuklar ve pullar kullanılarak yapılan oyalar, tülbent ve yazma kenarlarına geçirilir. Oyalarda kullanılan örneklerden bazılarının adları şöyledir. Sarhoş bacağı, bülüç gözleri, karanfil, bademler, ortancalı, günlük oya, pul oya gibi.

Danteller ve oyalar kızların vazgeçilmez çeyiz eşyalarındandır. Afyon’da kız çocuklarının çeyizleri beşikteyken hazırlanmaya başlanır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder